2.28.2011

127 saat

Gerak oscar adaylığı gerekse hakkında duyduğum onca methiyenin üzerine filmi izlemem gerektiğini hükmettim. Baş sahneleri görünce ve özellikle o ejerji dolu müziği işitince into the wild ile benzetenlere hafiften güldüm. O filmin nahif, duru sakin anlatışıyla bu filmin enerjisi, canlılığı arasında nasıl bir benzerlik bulmuşlar, doğaya karışmış genç görülse aynı mı hükmedilmeli diye konuyu kavramadan sayıklamaya başladım ki filmin sonunda anladım ki başta gösterilen o toplum sahneleri sürü mantığını kınama değilmiş de (ki eğer öyle olsaydı içerisinde ibadet sahneleri de bulunduğundan çok kızacaktım) sürüden ayrılanı kurt kapara konuyu bağlıyor. Aron'un kahraman olma sevdasıyla gideceği yeri kimseye söylemeyip kendi başına buyrukluğu ile yalnızlığın/grubu terk etmenin bedelini ağır ödüyor. Ama bu grup içerisinde bulunmak tek tiplik olarak sunulmamış o da hoş olmuş. Yalnız anlamlandıramadığım mc donald's, burger king gibi kapitalist düzenin büyük çarklarının gösterilmesi. bunları göstererek ne demek istemiş. Tektipliği mi yermiş yoksa onları mı yüceltmiş anlayamıyorum.
Aron'un zor durumdaki enerjisine hayran olmamak elde değil. Adam o kıç kadar yere sıkıştığıda bile bi doğru düzgün bağırmadı ağlamadı, her daim uğraştı. Yönetmenin özellikle fantastik ögelerle kanyonun o dar alanından bizi ara sıra çıkarması filme akıcılık katmış. müzikleriyle, oyunculuğuyla, kamerayı kullanış biçimi ve senaryonun ilerleyişiyle gayet iyi bir film çıkmış ortaya...

Hiç yorum yok: