12.24.2014

olmuyor
keşke
kısmet

sıralama şaşmıyor. 

11.23.2014

...
Bu, oğlak. Satürn burcu altında doğan herhangi bir kişi olmayan Walter Benjamin misali, dalgınlık ve yatkınlık kaybolmalara, sokaklarda, en tanıdık sokaklarda hatta, tanıdık şehirlerin kalabalık caddelerinde... Bilerek kaybetme kendini ya da, hiç tanımadığı bir şehirde, düz bir şekilde de olsa tırmanır gibi, kendini şaşırtmak, kendine şaşırmak için neredeyse, aynı sokaktan ikinci kez gittiğinin ayırtına vardığında hoşnutluk duymak için. 

İşte oğlak, bildiğimiz; Ocak’ın üşüyen çocuğu ve otu ete yeğlediği için benzi solan... Çocukken büyük gibi davrandığı için yaşlandıkça çocuklaşan... 

Bu oğlak; sokakları, parkları değil, tepeleri yokuşları dağları tercih edecektir, hafta sonu yürüyüşleri için. Yük taşımaya yatkınlığı yüzünden erkence çözülse de iskeleti, mesela bisikletle Asya turuna çıkmaya hazırlanan gençlere katılmayı tasarlayarak âlemi kendine güldürecektir. Bu gülüşlere katılarak eğlenecektir kendisiyle. Allah kısmet ederse görülür ki ileri yaşlarda, kalabalıkların içinde bile iç âleminde yaşayan genç değildir çoktandır; dudaklarından eksik olmayan oğlak gülüşüyle kendi kendisiyle dalga geçebilir. O kadar tırmana tırmana tepelerden, engebeli yollardan, ter dökerken bir çiftçi misali işinin başında, bir hayli atılmıştır kara suyuk ve hayata daha iyimser ve hoş görüyle bakabilmektedir. 
...
cihan aktaş

11.13.2014

... 
Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini, 
Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini. 
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni)

Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni; 
Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi. 
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi. 
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni)
sylvia plath
ablama "ben orada bi çocuğa 'gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim' dedim" dedim. inandı. 
her şeyi bi tarafa bıraktım da benim bu kadar cesur olduğumu düşünmesine şaşırdım. "düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum" insanı olduğumu, korkaklığın ileri boyutlarında gezindiğimi anlayamamış olması garip. 
bi arkadaşım var, mütemadiyen seviyor. uzman sevici. ve en beğendiğim özelliği peşine de düşüyor, kendisiyle yüzleşiyor, ardından karşı tarafla yüzleşiyor. geçenlerde uzun mu uzun bi telefon konuşmamızda başından geçenleri, ki burada başından geçenler kafasından kurdukları anlamında da olabilir çünkü uzman bir kurucu da kendisi, anlatırken şuan hatırlamıyorum ama öyle bi tespit yaptı kı bunu kendine nasıl itiraf ediyor diye şaşırdım, daha sonra nasıl dile getiriyor derken yutkundum, bana söylemesini kavrayınca da tıkandım. olayların bi kısmını kaçırdım tabi bu sırada.
garip varlık şu insan

11.09.2014

okuldan gittiğimiz yere dair bir yazı yazmamız istendi, bültende yayınlanacakmış. hiç elini taşın altına koymayan biri olarak ses çıkarmadım ama yazacak kişiden şöyle sonlandırmasını isteyeceğim

 son sözü ahmet kaya söylesin
"yitip giden anıları,
katledilmiş duyguları
yarım kalmış sevdaları yazamadım, yazamadım."

10.30.2014

bir şey demek için twitter'a girdim de mescid-i aksa'yı gördüm, yazacağım şeyler, onca dert o kadar boş geldi ki, n'olacak bu mescid-i aksa'nın hali

8.13.2014

bir insan en fazla ne kadar mutlu olabilir ki
peşinden koşmaya değecek mi

8.10.2014



Ürdün'deyken bir arkadaşla film muhabbetine gireyim demiştim de "ben film izlemiyorum" deyip konuyu kilitlediğinde şaşırmıştım. "Nasıl yani film izlemiyorsun, hiç mi? Neden?" diye sorduğumda "En son ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum, Haram olan şeyleri izleme gereği görmüyorum" demişti. Bunu bir kültür meselesi olarak görmüyordu, o konuda haklı olduğunu biliyorum zaten de haramı bu kadar rahat bir şekilde seyre dalmam, göz kaçıranları ise garipsemem üzdü beni. 
Film izlemeyi bıraktım gibi radikal bir kararla bitmeyecek bu post, öyle bir isteğim var mı onu bile bilmiyorum. tutamayacağım sözleri vermemeye çalışıyor insan bir yaştan sonra, umuttan umudun kesildiği o yerden sonra. Ama bir süre filmlerde seçici olacağım dedim kendime. Ürdün'de yalnızca bir holywood filmi izledim, döndüğümden sonraysa şehirler arası otobüs yolculuğu sırasında mecburiyetten bir tane. ramazanda zaten genelde iran filmi izlerim, adetimi bozmadım. Genel adetimi bozdum ama, film izleme oranımda büyük bir düşüş var. uzun sürmeyecek biliyorum, ama sürmesini de istiyor muyum, istemiyor muyum karar veremediğimden sürüncemede kaldım.
bu arada filistinlilere olan derin sevgimden ötürü izlemeyi ertelediğim filmleri izlemeye koyuldum. Arapça altyazıyla izledim inch'allah'ı, omar ise altyazılı ama lehçeyi anlayayım diye geri aldığım yerler oldu. Altyazıya güvendiğimden kulak asmadığım zamanlar da oldu elbet. 
inch'allah filmi hergün israil(?) ve filistin arasında mekik dokuyan doktorun kimin haklı olduğuna karar verme hikayesi, ben biraz kafaları bulundurma yapımı olarak değerlendirdim filmi.
omar ise geçen seneki yabancı film oscar adayı. güzel denilebilir, aşk filmi olarak geçiyor her yerde. aşk politiktir gibi iddialarda bulunmayacağım da gerilim ortamında aşkın, öyle leyla'yı rahatça düşünerek yaşanmadığını, bazı şeylerin leyla'dan önce geldiğini (sıralama olarak) gösteren bir film. 
iki film de güzel sayılır, etkilenmemek elde değil. filistinlilerin üstün ırk olduğunu iddia ediyorum arada, omar filmindeki oyuncu adam bakri bunu desteklemiş sağolsun, ailecek destekliyorlar hatta. 
***
şimdi benim asıl söylemek istediğim şuydu, ürdün'ün yarısı filistinli. ben orada bulunduğum süre boyunca filistin meselesine türkler olarak yalnızca islami bir dava olarak algıladığımızı fark ettim. özellikle bir gün filistin gecesi düzenlediler, çaldılar, oynadılar, söylediler, şiirler okudular... ben her an "tekbir" diye bağıracak birini beklerken onların tezahüratları farklıydı. onların bu tutumlarından rahatsız olan filistinliler de var biliyorum ama genel durum bu. 
ramazan boyunca kudüsle ilgili sayfaları takip ettim, gençler hakikaten "yaşıyorlar" bizim gibi umutsuz değiller. her gün şehit veren anneler "Allah bize yeter" deyip şehadeti kabul ediyorlar, bizim gibi hazımsızlık çekmiyorlar her olayda. teslimiyet ehli değiliz. kastım elbet bu duruma çabuk alışmak değil, bu konuda kendimi savunmak adıyla açıklama gereği duymuyorum. 
orada özvatanında parya hayatı yaşaması istenen bir halk, bizde sadece din dayanaklı bir dava, elbet dinden ayrı düşünülemez filistin meselesi ama orada yaşayan insanların dinle birlikte bir hayatı olduğu da unutmamak gerek sanırım. her an ümmetin koca yükünü onlar yükleyip cihat etmelerini bekleyemeyiz onlardan, ki onlar bunu yapıyorlar aslında, bizim bu beklentimiz utanç verici olan.
işte tam da bu sebeple iki filmdeki bazı sahneleri hiç yakıştıramıyorum filistinlilere. bizim gibi bozulmayın siz de, yapmayın etmeyin demek istiyorum. tamam ümmetin yükünü sadece siz yüklenmeyin ama bu kadar da ileri gitmeyin. 
"hata yapma fırsatı size (de) verildiyse de bilin onun talihinden ne kadar düştüğünü size" 
haksız bir istek biliyorum ama ben de bir yerde türküm ve onların bakış açısına sahibim.

6.16.2014

dönmekten memnun değilsin sanki dediler burada bana, ama aslında öyle değil, dönmek güzel de orada kalmamak kötü. (üçüncü şıkkın imkansızlığı)

2.06.2014



bi şey desem nankörlük olacak diyemiyorum, ama bunu da paylaşmazsam hakikaten kötü olacağım.  ağlama duvarı bulmam lazım, "yalnızca Rabbime şikayet ederim" diyenlerden tam olamıyorum, aslında O'ndan başkasına bi şeyimi söylediğim yok ille bi konuşmaya mı ihtiyaç duyuyorum da açlık hissediyorum onu kavrayamıyorum. başım dönüyor düşündükçe.
milletten dua dileniyorum kendim elimi açamıyorum, içimden yaşamaya devam ediyorum.

1.29.2014


burayı "babasız kızlar korosu" bloguna çevirmek istemiyorum aslında ama bugün babası vefat eden bi arkadaşıma taziyeye gittim burayı görmeyeceğini umduğumdan yazacağım. [artık ille de yazmak mı gerekiyor, yazmak gerekse de ille de başkalarının göreceği yere mi yazmak gerekiyor, günah çıkarma mı bu faslını atlıyorum]
arkadaşın karşısında üç kere babamlar dedim, büyük ayıp; bir damla gözyaşı aktı gözümden, acımı küçümseyiniz, çok utandım. benim ne haddime. muhabbeti devamlı o açtı, susup kaldım defalarca karşısında.
zaten biraz daha otursaydım, ezilip büzülmekten "özür dilerim babam hayatta" diyecektim.
ateşim çıkıyor, boğazım ağrıyor, kulaklarım basınç yapıyor.