12.10.2016

26 yaşımda ölme planı yaparken, beş buçuk yıllık yeni bir planın içine daha girmiş bulunuyorum. hem de beni zora sokacak bir plan. beş buçuk yıl daha yaşamayacağım demek oluyor. yine "ölmedim ama yaşamadım da"yı söyleyeceğim.
namaz oruç borcumu kapatayım diyordum 26ya kadar, onlara kapatmak bir yana yeni borçlar ekleniyor. ulan bi insan nasıl geleceğe dair bu kadar yatırım yapar, plan yapar anlamıyorum ama yapıyorum. "ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü"

benim gençliğim beklemekle geçip gitti, fark etmedim.
"memleket mi
yıldızlar mı
gençliğim mi daha uzak?"

4.25.2016

bugün karanlıkta diyalog'a gittik, ilk seansı grup kapattığından ikinciyi bekledik. normalde sinir olurum da arkadaşlarla namaz kıldık ve rehberimiz iyi biriydi, öbür seansta olsak onu "göremeyecektik". biz dört arkadaş ve bir çift vardı grupta. bazı sorularımla inciteceğimi ve bunaltacağımı düşündüm, hatta bazı yerlerde rehber kızdı sanırım ama tam anlayamadım.

görmeyi, sureti düşünmemeyi, daha doğrusu görsel olarak düşünmemeyi anlamada çok zorlandım. diğer duyuları ile o açığı kapatıyordu. aslında anladığım kadarıyla serginin de amacı bu. bize 'bakın  görmeyenler neler yaşıyor'dan ziyade duyular arasında diyalog mesajı veriyordu sergi. yani bize beşte beş imkan sunulmuşken onlara dörtte dört sunulmuştu ve önemli olan bu eldekileri iyi kullanmaktı. onlara düşen evde oturup birilerine "yük" olmak değil de diğer duyularını kullanıp hayatı idame etmek. "kimin derdi yok?" dedi rehber. önemliydi hakikaten, hepimize sunulan imkanlar ve imtihanlar var, bize düşen bunları değerlendirip atlatmak.

"diyalog varsa karanlık yoktur." diyor sloganında sergi. mutlaka denenmesi gerekiyor gibi bi şey diyemiyorum. açıkçası bunu neden yaptım, ne anladım, ne anlamam gerektiğini tam olarak karar veremedim.


4.19.2016

bugün güzel bir seminerdeydik, etkileyiciydi, tamam dedim hayatımda bi şeyleri değiştirebilirim. gözlerim bile doldu.
sonra derste hoca öyle boş yere çıkıştı ki bütün moralimi bozdu. ama çok yersiz bi şekilde yaşandı olay. ilk defa okullarda tek tip öğrenci yetiştirmek isteyen bir hocanın karşısında hissettim kendimi.
çok kırıldım, çengele inip tek başıma waffle yedim, ama "çikolata sözünde durmadı."
kalp kıran bir öğretmen olmak istemiyorum, insanları hakikaten hiçbir zaman kırmak istemiyorum ama bazen bile bile kırıcı cümleler kuruyorum, dilimin ucundayken farkına varıyor hatta üzülsem de kırıcam seni diyorum konuşurken. "çok ah'lar aldım" sanırım. bugün bi kısmı çıktı.
ama asıl üzücü olan günüm için çok anlamlı kararlar almıştım. uygulamama engel oldu. baş ağrısı yaptı. çikolataya olan güvenimi sarstı.

4.11.2016

eşrefoğlu rûmî

"var eşrefoğlu rûmî bil hakikat
vücûdu fani etmektir, adı aşk"

3.02.2016

geçen gün tanımadığım bir abla bana neler yaptığımı sordu, ben de Allah'ın bana açtığı kapıları teker teker saydım, sonra da adettendir diye "siz?" diye sordum benim geçtiğim onun ise geçmek için çırpınsa da yüzüne kapanan kapıları saydı.
özür dilemek istedim ilk o abladan, bu saçma aslında ama insan istiyor.
sonra Allah'tan. ben bunlar için şükrediyor muyum, haklarını veriyor muyum gibi mahcubiyetlerim var.
varlıkla da yoklukla da imtihan olmak zor.
ne istediğini bilmemek bir çok şeyin sebebi.

2.18.2016

gözlerim bayağı bozuk, aslında bu benim için dert değildi, kaç yıldır bu şekilde yaşıyordum ve artık kanıksamıştım ancak geçen gün heyet raporu için problem çıkınca "bakışım" değişti.
beni rahatsız etmeye başladı. çok ilginç tamamen çevrenin etkisiyle benimsediğim rahatsızlığımdan rahatsız olmaya başladım. rapor kağıdında "engel olacak bir hastalık veya özür" kısmının altı çizilmişti, o kadar ağır geldi ki o ifade.
geçenlerde söğüt ağacını tekrar izliyordum, malum konusu görmekle imtihan olan adam, içime bir korku geldi ben de böyle imtihan olacağım diye, ve kalakaldı orada. sonra bu olaylar yaşanınca çok üzüldüm, eğer kör olursam iyi gülerim demiştim arkadaşa, sanırım gülmem şuan anlıyorum.
telefonla arkadaşla konuştum "görüşürüz" dedim, kapatınca güldüm, belki de göremem bir daha
kendimi üzmek için yapıyorum aslında daha çok ama görmemek zor imtihan hakikaten.
birazdan heyete gireceğim yine bakalım artık mevlam neyleyecek

2.13.2016

tam da beş yıllık planım yapıldı. halbuki 4-6 olma ihtimali de vardı ama beş oldu. bu gidişle ölürüm de ben.

ama ondan önce belki de ameliyat olma ihtimalim sebebiyle kör olacağımı düşünmeye başladım. şöyle ki geçenlerde söğüt ağacını tekrar izledim. gözü görenlerin gözlerinin şükrünü nasıl ifa ettiklerini düşünmeye başladım. sanırım etmiyorum diyerek hani biran galiba benim de elimden alınacak hissi gelir ya insana, dersin Allaaah, bu olacak sanırım korkusuyla beklersin ya da iyi bi şeyse ben bunu yaşayacağım inanıyorum buna. işte o his bastı içimi,  gözlerimi kaybedeceğim sanırım dedim.

اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى الله

bu ayet hz. yakub'un yakarışı. kime ne anlatsın kim neyi anlıyor ki


2.02.2016

muhtemelen seneye öleceğim ama beş yıllık iş planı yaptım, yapacağım yanı sanırım. atanırsam. 
çünkü nehir akıyor, ben akıntıya karşı kürek çekemiyorum, kıyıya vurup da seyre dalamıyorum. saçma sapan yol alıyorum.

ah realist olup hedefler koyup onlara doğru ilerleyen biri olmayı o kadar çok isterdim ki, oğlağım ben ama disiplinli tarafım oblomovuma yenik düşüyor. 

1.25.2016

geçen tumblr'da son sınıfta gelecek endişesi yaşayan birinin postunu okudum ne kadar güzel bilinçli bir endişe yaşaması dedim. o süreci yaşadığımdan ve hala sonlandıramadığımdan kendime acıdım.
şimdiki nesil çok daha bilinçli, biz de yaşadık da bunlar gibi tüme varamadık. kendimiz hakkında bu kadar cesur olamadık.
allah karar verme kolaylığı sağlasın. ben artık tercih yapmak istemiyorum çünkü.

"çetin, bu yeni nesil bizden daha iyi besleniyor, vitamini bol gıdalar alıyor, kundağa sarılmıyor, başları arkadan basık olmasın diye yan yatırılıyor, her gün banyo yapıyor değil mi? olanakları daha iyi, çağımız iletişim çağı, dünya ellerinin altında, değil mi? çetin sen de bir şey söylesene, çetin bizi eziyor bu çocuk, mükemmelliğinden birkaç damla da bizim tasımıza koysun diye  ağzımız açık bekliyoruz çetin, çetin bari kuyruk sallama."

1.05.2016

bugün hoca devrik ve bir türlü kurulamayan cümlelerim üzerine "karda yürüyormuş gibi hissettim kendimi" dedi. haklı, ona lafım yok.

ama "karda yürüyormuş" gibi

(ki biz burada jest ve mimikleriyle kastını [kasıt bilinince sözün delaletini anlıyoruz di mi mutezili bey amcalar] daha açık anlıyoruz, siz sevgili okurlara bu noktayı açıklama ihtiyacı hissetsem de betimleme ihtiyacını duymuyorum [duymak olmadı sanki ama uğraşmayacağım] )


ifadesini başka bi şekilde kullanmak istedim. mesela temkinli bi şekilde bi gün evden çıkmışken ve her şey yolunda giderken birden x oluyor ve sen bunu atlatayım mantığıyla yolunu iki santim değiştirince meğer buz tutmuş kaldırım taşına denk gelmiş oluyorsun. y'ye çarpmayayım derken karın erimiş sularını üzerine sıçratan arabaya rastlıyorsun. dik yokuş çıkarken de bata çıka yürürken yoruluyorsun, yazmıyorsun.