8.31.2011

Fatih-Harbiye


Peyami Safa'nın okuduğum ikinci kitabı ve kişilerin ruh hallerini bazen çok güzel anlattığına bir kez daha şahit oldum. Bu kitapta Neriman'a fazla özenmese de Şinasi'nin özellikle hiçbir şeyi düzeltemeye kalkışmaması, suskunluğu asaleti sanmasını, tıpkı ruhu gibi darmadağın olan odasıyla kıyaslaması çok hoşuma gitti.
Kitabın ana konusu toplumun batılılaşması üzerine bi ferdi sayılan Neriman'ın doğuyu ve batıyı temsil eden iki adam arasında tıpkı Fatih-Harbiye tramvayıyla iki semt arasında mekik dokuduğu gibi gidip gelmesi. Bir yandan Macit'in o cancanlı hayatına özenmesi diğer yandan Şinasi'ye olan bağlılığı. Hangi tarafı seçeceğine dair Neriman'ı kendine getiren hikaye ise bence komedi olmuş. Tabi sadece ona bağlı değil karar ama yine de kitaba basitlik katmış.
Kitabın açımdan en büyük eksisi kadınların eksik akıl olarak resmedilmesi. Medeniyeti yalnızca şekil ve renkten ibaret gördüklerini iddia ediyor ve Neriman da kendini savunacak tek bi kelam etmiyor. Tamam, o sıra psikolojisi müdafaya müsait olmayabilir ama bu durum kitap boyu sürüyor.
ve verdiği fikir "her kültür milli kalmalıdır ve milli kalmaya mahkumdur; tekniğe gelince bu beynelmileldir."

8.29.2011

leyla ile mecnun


Leyla ile Mecnun'u artık tanımayan yoktur. Koca yıl sadece bikaç bölüme rastlamıştım da bayılmıştım ama dizilerle aram olmadığından takibe kalkışmadım. Yazın Behzat Ç'ye başlamak gibi bi niyetim vardı ama neye niyet neye kısmet, uzun geçen sahuru bekleyiş gecelerimi leyla ile mecnunla değerlendirdim(!).


Diziyi farklı film ve dizilere gönderme yapması ya da laf sokması, arada sosyal mesaj vermesi her şeyiyle seviyorum. Favori karakterlerimi anmazsam ayıp olur. Mecnun'u zaten sevilmeyecek gibi değil. Ardından şu Bakkal Erdal Abi. Bi insan bu kadar mı pislik, sevimli, duygusuz, çıkarcı... olur. Cengiz Bozkurt muhteeşem bi yunculukla karakteri süslüyor.

Ardından tabi ki performans sanatçısı Yavuz. Bu karakter de çok sevimli. Çok insancıl. Bıyıklı, bıyıksız her türlü güzel. Yalnız son bölümlerde yok çook üzülüyorum. Umarım en yakın zamanda gelir.

8.27.2011

bizans sohbetleri

Benim gibi hiç bilmediği kitapları satın almaya yaklaşmayan tipler için tüm üşengeçliğimi bi tarafa bırakıp yazmaya koyuldum. Bu kitabı nette bahseden birileri olmadığından iş başa düştü diyorum. Aslında kitap hakkında çok düşünmedim. Ama madem bloga giriş yaptım yazayım artık da aradan çıksın mantığındayım. Dolayısıyla bi tanıtım yazısı değil, öneri olacak.
Kitap yahudi ailedeki bir kız çocuğunun hikayesi olarak başlıyor ve her çevirdiğiniz sayfada konu olarak ayrı bi ciddilik kazanıyor. Başlardaki o ince esprili dil sonlarda olmasa da bunu yadırgamıyorsunuz.Fransa-Türkiye arasında gidip gelmeler ve tabi o çevrenin en büyük kabızlığı modernleşme. Fransızlaşan türkler, kültürden kopukluk. Bu kısımlarını da çok beğendim kitabın. Misal;

"Okudukları dili her şeyin üstünde tuttular, doğdukları yerleri her şeyin altında gördüler."

"Görmesin gözüm haram olanı.
Herkesin şortlarla, kararmış tenlerle, sırtları açık, uzun çıplak bacaklar, üniformalar ve tüfeklerle dolaştığı o plaj kıyılarında,neşeleri kurutulmuş Filistinli işçilerin kendilerine yasak evleri inşa edişini. Biraz büyüyen çocukların, şereflerini temizlemeye kalkınca ceylan olarak avlanışını. Aşağılanmış akrabalarımın ellerine gül suları dökerim ve cinleri uzaklaştırmak için tuz döverim"