5.07.2013

"asla kendinle savaşa girme, kaybeden daima sen olursun" tarzında bi replikle biter savaş tanrısı filmi, çozuk denebilecek bi yaşta duymuştum ama buna rağmen çok etkilenmiştim, daha o zamanlar (iç) savaş-barış hakkında ne biliyorsam. bizde (müslümanlarda) işler öyle yürümüyor tabii. en amerikan filmimsi örnek olarak gece yastığımıza başımızı koyduğumuzda bugün ne hata yaptım, günahım neydi tarzında bi sorgu-sual ederiz, tamam zamanlama saçma biz gün içerisinde bi hata işlediğimizde direkt vicdan devreye girer ve kemirir, yer ve bitirir. burada devreye girer "kendimi savunurken en çok hançerleyen" şarkı sözleri. bi dönem deneriz (deriz di mi)"tamam lan, ben de unutucam (unutmak mı bu unutmuşu oynamak mı?) iç barış(!) ilan ediyorum, seferberlik sona erdi" nutuklarını ama olmaz, bu dünyada olmasa ahirette hesaba çekiliriz, oranın varlığını bilip de bu dünyada silah bırakmak kolay olmuyor. "ama" işin aması var. ben adil Değilim Rabbim, senin ordaki hesabın adaletli olacak da ben burada kendime hiç adil davranmıyorum, ille işin bokunu çıkarmalar, yeter ki burnum sürtsünler. kendime olan saygımı yitireli çok oldu da Rabbim artık şu saatten sonra bari beni bana bırakma lütfen.
laneti olası amerikan sineması yüzünden günah çıkarmaya özenip döndüm bu bloga tekrar, tumblr fazla revaçta. kaçış blogger'a halbuki Allah'a değil miydi? dua neyimize yetmiyordu. ama ilk sormak gerekiyor duaya eller kalkıyor mu? kendime savunmamı yapamazken Allah'a ne diyeceğim ki? (bu mantığa kızanlar var, kızılmalı da sonuçta bana şah damarımdan yakınsa benden önce o gelmeli de uygulamadaki sıkıntı adil olmamamdan kaynaklanıyor)
bir de ben böyle düşündüğüm son günlerde bi fikir insanını ziyaret ettiğimde söze selamla başladı ve islamla aynı kökten geldiğini barış demek olduğunu söyledi ve ekledi kişi ilk kendiyle barışık olacak, ardından Rabbiyle... de ilkbasamaktatakılıpkalmışgiller olarak ayaklarım/ellerim pek de işe yaramıyor.

Hiç yorum yok: