1.15.2011

sevgili salak blog

her gün bugün blog'cuğuma bişeyler yazacağım diye düşünüp kafamda ne yazacağımı kurgularken eve gelip pc başına oturduğumda büyük bi üşengeçlikle sadece takip ettiklerimin yazdıklarını okuyorum. Sonra beğendiğim olursa kıskançlıkla iyiki de yazmıyorum diyorum, böyle yazmadıktan sonra ne diye yazayım diye yakınıyorum.
ama şuan kararlıyım saçmalamaya. evet sevgili salak blog, dün resmen "hiçbir şeyin dibindeyim" modundaydım girdiğim bok çukurundan çıkmayı artık istemek şöyle dursun hayalini dahi kurmuyordum,artık yeterdi "başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan, ölebilirim artık" (ümit yaşar oğuzcan)dı. sago'mun "güneş soğuk yağmur sıcaktır ya bazen" dediği üzerine ben de bu soğuk havada dondorma yemeye karar verdim.eve girmeden evvel aşağıdaki banka oturup dondurmamı yemeye koyuldum. Hakikaten de soğuk değildi ne dondurma ne de hava. yakıyordu deydikleri yerlerimi. tamam soğuğun yakıcı etkisi de var onu da kabul ediyorum ama maksadım kendime acı çektirmekti, başardım mı "hayır". bu sabah kalktığımda boğaz ağrımın sebebini bulmakta zorlanmamaktan başka hiçbir şey olmadı. aynı bokluğun içerisindeyim ama bugün boklar rahatsız etmiyor. Hangi halim daha kötü onu da bilemiyorum; bokluğumu kanıksayıp foseptikte olmaktan rahatsızlık duymamak mı yoksa bırak ağızımı artık dibine kadar bok çukuruna daldığımdan rahatsızlık duyup yıldızları unutup Azrail'e "yap görevin fiil olsun" demem mi?
neyse yeter bu kadar, mesut süre'den çalacak olursam kendimi imha ediyorum.

Hiç yorum yok: