9.26.2011

bir zamanlar anadolu'da

 Gittim, izledim, beğendim, geldim. Nuri Bilge'ye olan hayranlığım kesinlikle filmleriyle alakalı değildir. Zaten topu topu 2 filmini izledim( bu filmle üç oluyor).Fotoğraflarını severim ama asıl sebebi o da değil. Asıl sebebi şimdilik bana kalsın.
Bu filmi diğer filmleriyle bir tutanlara şaşıyorum açıkçası. Bir kere yönetmenin izlediğim şuncacık filmlerinden anladığım kadarıyla eğer geniş açılı bir yer gösteriliyorsa adam karlara bata çıka kameranın bir ucundan diğer ucuna ya da önüne gelene kadar biz izler/beklerdik. Bu filmdeyse aynı çekim arabalarla çekilmiş. Dolayısıyla bir boyut atlama var. Hız kazanmış. He bu mutlak güzellik demek değildir o ayrı. Ayrıca senaristlerin çenesi açılmış. Tamam belki hala çoğu şeyi sessizlikle anlatıyorlar ya da anlatmaya çalışıyorlar ya da çalışmıyorlar bile ama ciddi bir gevezelik söz konusu. Ağızdan çıkan laflar bu filmde daha bi anlaşılır ayrıca. Ağızlarını açarak konuşuyorlar hiç değilse.
 Film hakkında söyleyecek hakikaten bol söz var. Nuri Bİlge bu filmiyle halka açılacağını düşünüyorum ama pek de sevinemiyorum buna. O hep "uzak" adam olsun istiyorum ama... Sinemasına gitmeyi beni ikna eden yazı Ali Koca'nın şu yazısı. Yazıyı okuyun benim başka bişey söylememe gerek yok.


Söyleyecek bir şey yok dediysem de Muhammed Uzuner'e değinmeyecek kadar da değil. Ben kendilerini ilk defa görme şerefine nail oldum. Doktor olması hasebiyle iğrençleşmeyi göze alarak hastası oldum diyorum. O nasıl bir karizmadır diyerek hiç olmazsa onu görmek için bile sinemasına gidin diyorum.
"keşke yalnız bunun için sevseydim seni" diye de ekliyorum.

Bir de ben bu kadar adam kokan nadir film izlemişimdir.
Topu topu iki kadın mı ne vardı.
söz hakkı ise sadece birine tanındı.
Hikayenin "her karışıklığın altında bir kadın vardır" sözü de
diğer hikayeler gibi yarım kaldı, kapanmadı,
yazılarla üstü örtündü.

Hiç yorum yok: