12.20.2010

the secret garden

(spoiler barındırır dememe lüzum yoktur umarım)
Hindistan'da yaşayan küçük Mary ailesi tarafından ilgiye eç olduğundan hiç güzel anısı bulunmadığından mıdır yoksa filmin amerikan yapımı olduğundan hindistan sempatizanlığına gerek duyulmadığından mıdır karar veremedim vatanını sevmemektedir. (daha baştan eksi veriyorum) ailesini depremde kaybedince ülkesini o hale sokan ingiltere'ye döner. İngiltere'de eniştesi bulunmaktadır, teyzesi öldükten sonra anormal tavırlar takınan bu adam küçükcük kızı karşılamaya gelmediği gibi hizmetçi de tren garından almaya geç gelir. ama minik Mary'nin bunlar pek de umrunda değildir, ailesini kaybettikten sonra bile ağlamasını bilmeyen duygusuz biri olarak bilinir, tabi daha sonra göreceğiz sevgi pıtırcığına dönüşüyor bu soğuk insan yavrusu.
eniştesinin malikanesinde de yalnızdır ve bir bahçe keşfeder oraya hizmetçi çocukla bir şeyler ekmeye başlar ve hayeller kurar. dahada sonra evde bir de kuzeninin bulunduğunu öğrenir ve bu kuzeni ile görüşülmesine izin vermedikleri halde görüşmeye başlar. bu kuzen çok ilginç bir tip, tam bi  hipokondriyak. bu kadarını da hiç görmemiştim.
Tabi ilerisi malumunuz bu kerata Mary kuzenini adam edecek, eniştesini yola sokacak kendi de ağlamayı öğrenecek... Filmin şöyle bir mesajı var ki içindeki potansiyel gücü bulmak için bir bahçe var, ve herkesin bahçesi var o da bu dünya! hadi enerjimizi bulalım tarzında pozitif enerji saçmayı amaçlamış benim gözümde ise saçmalamıştır.
Çocuk zırıltısını çekemeyecek bir yetişkin modundaydım belki izlerken bu nedenle beğenmedim. Görsel olarak çok iyi olsa da konusu bağlayamadı.
değinmek istediğim bir şey var ki Küçük Mary kast sisteminin en fazla nüfuz ettiği hindistan'dan geldiği davranışlarıyla o kadar gözümüze sokuldu ki sinirlerim ona da ayrı bozulmuştu.
kısacası vasatı aşamamış bir film. Yazıyı da isteksiz yazdım, b.k gibi olduysa kusura bakılmasın.

Hiç yorum yok: